Tarihçe-i Hayat Önsöz

Bugüne kadar, acizane yazdığım manzum ve mensur yazılarımın hiçbirisinde bu kadar acz ve hayret içerisinde kalmamıştım. Binaenaleyh, bu eseri derin bir zevk, İlahî bir neşe ve coşkun bir heyecanla okuyacak olanlar, hayranlıkla görecekler ki, Bediüzzaman çocukluğundan beri müstesna bir şekilde yetişen ve bütün ömrü boyunca İlahî tecellîlere mazhar olan bam başka bir alim ve mümtaz bir şahsiyettir.
Ben, bu büyük zatı, eserlerini ve talebelerini inceden inceye tetkik edip de, o nur aleminde hissen, fikren ve rûhen yaşadıktan sonra, büyük ve eski bir Arap şairinin bir beyti ile, çok derin bir hakîkati ifade ettiğini öğrendim: "Bütün alemi bir şahsiyette toplamak, Cenab-ı Hakka zor gelmez. "
Gàyesinin ulviyetinden, davasının ihtişamından ve îmanının azametinden feyiz ve ilham alan bu kutbun cazibesine takılanların adedi günden güne çoğalmaktadır.
Akıllara hayret veren bu ulvî hadise münkirleri kahrettiği gibi, müminleri de şad ve mesrûr eylemekte devam edip gidiyor.
Îmanlı gönüllerde manevî bir rabıta halinde yaşayan bu İlahî hadiseyi büyük bir mücahid, kalpleri vecd içinde bırakan bir üslûpla, bakınız nasıl ifade ediyor:
"Ahlaksızlık çirkefinin bir tûfan halinde her istikàmete taşıp uzanarak her fazîleti boğmaya koyulduğu kara günlerde, onun, yani Bediüzzaman’ın feyzini bir sır gibi kalpten kalbe mukàvemeti imkansız bir hamle halinde intikal eder görmekle tesellî buluyoruz... Gecelerimiz çok karardı; ve çok kararan gecelerin sabahları pek yakın olur."
Evet, bir sır gibi kalbden kalbe mukàvemeti imkansız bir halde yayılıp dağılan bu nûrun memleketin her köşesinde feyiz ve tesirini görenler, hayret ve dehşetler içinde sormaya başladılar: "Şöhreti memleketimizin her tarafını kaplayan bu zat kimdir? Hayatı, eserleri, meslek ve meşrebi nedir? Tuttuğu yol bir tarîkat mi, bir cemiyet mi, yoksa siyasî bir teşekkül müdür?"
Bununla da kalmadı; derhal, gerek idarî ve gerek adlî çok mühim takipler ve pek ciddî tetkikler, uzun ve müselsel mahkemeler cereyan etti. Neticede, bu İlahî tecellînin gönüller ülkesine kurulan bir "îman ve irfan müessesesi"nden başka birşey olmadığı tahakkuk edince, adaletin İlahî bir sûrette tecellîsi şu şekilde zuhur etti:
Bediüzzaman Said Nursî ve bütün Risale-i Nur eserlerinin beraeti kararı resmen ilan edildi. Ve artık, rûhun maddeye, hakkın batıla, nûrun zulmete, îmanın küfre her zaman galebe çalacağı, ezelden ebede değişmeyecek olan İlahî kànunların başında gelen bir hakîkat olduğu güneşler gibi belirdi.