Tarihçe-i Hayat Önsöz

Herhangi bir iklimde zuhur eden bir ıslahatçının mahiyet ve hakîkatini, sadakat ve samîmiyetini gösteren en gerçek miyar, davasını ilana başladığı ilk günlerle muzaffer olduğu son günler arasında ferdî ve içtimai, uzvî ve rûhî hayatında vücuda gelen değişiklik farklarıdır, derler. Mesela, o adam ilk günlerde mütevazı, alicenap, feragat ve mahviyetkar; hülâsa, bütün ahlak ve fazîlet bakımından cidden örnek olan gàyet temiz ve son derecede mümtaz bir şahsiyetti. Bakalım, cihadında muzaffer olup, hislerde, emellerde, gönüllerde yer tuttuktan sonra yine o eski temiz ve örnek halinde kalabilmiş mi? Yoksa, zafer neşesiyle birçok büyük sanılan kimseler gibi, yere göğe sığmaz mı olmuş? İşte, büyük küçük herhangi bir dava ve gàye sahibinin mahiyet ve hakîkatini, şahsiyet ve hüviyetini en hakîki çehresiyle aksettirecek olan en berrak ayna budur. Tarih boyunca, bu müthiş imtihanı kazanmanın şaheser misalini, evvela peygamberler ve bilhassa Sultanü’i-Enbiya Sallallahü Aleyhi ve Sellem Efendimiz, sonra onun halîfe ve Sahabeleri ve daha sonra onların nurlu yolunda yürüyen büyük zatlar vermişlerdir.
Peygamber Efendimiz, şu, , yani "Alimler peygamberlerin varisleridirler" hadîs-i şerifleriyle, alim olmanın pek kolay birşey olmadığını, i’cazkar belagatları ile beyan buyuruyorlar. Zîra, madem ki bir alim, peygamberlerin varisidir; o halde, hak ve hakîkatin tebliğ ve neşri husûsunda, aynen onların tutmuş oldukları yolu takip etmesi lazımdır-her ne kadar bu yol, bütün dağ, taş, çamur, çakıl, uçurum; daha beteri takip, tevkif, muhakeme, hapis, zindan, sürgün, tecrit, zehirlenme, îdam sehpaları ve daha akıl ve hayale gelmeyen nice bin zulüm ve işkencelerle dolu da olsa...
İşte, Bediüzzaman, yarım asırdan fazla o mukaddes cihadı ile bütün ömrü boyunca bu çetin yolda yürüyen ve karşısına çıkan binlerle engeli bir yıldırım süratiyle aşan ve peygamberlerin varisi olan bir alim olduğunu amelî bir sûrette ispat eden bir zattır.
Kendisinin ilmî, ahlakî, edebî birçok fazîlet ve meziyetleri arasında beni en çok meftûn eden şey, onun o dağlardan daha sağlam, denizlerden daha derin, semalardan daha yüksek ve geniş olan îmanıdır. Rabbim, o ne muazzam îman, o ne bitmez ve tükenmez sabır, o ne çelikten irade; hayal ve hatıralara ürpermeler veren bunca tazyik, tehdit, tazib ve işkencelere rağmen, o ne eğilmez baş, ne boğulmaz ses ve nasıl kısılmaz nefestir!
Büyük İkbal’in heyecanlı şiirlerinden aldığım coşkun bir ilham neşesi ile, vaktiyle yazdığım "Mücahid" unvanını taşıyan bir manzûmede, aşağıdaki mısraları okuyanlardan, belki şairane bir mübalağada bulunduğumu söyleyenler olmuştur.

Keşfü’l-Hafa, 2:1745.