dahîdir. Ve bütün ömrü boyunca, bir karakter halinde takip ettiği bu titiz muhasebe ve murakabe usûlünü, bütün talebelerine de telkin etmiştir. Binaenaleyh, bir Nur Talebesine olur olmaz eseri okutturmak ve her sözü dinlettirmek kolay birşey değildir. Zîra, onun gönlünün mihrak noktasında yazılı olan şu "Dikkat!" kelimesi, en hassas bir kontrol vazifesi görmektedir.
İşte, Bediüzzaman, kudretli bir ıslahatçı ve harikalar harikası bir pedagog (mürebbî) olduğunu, yetiştirdiği ter temiz nesille fiilen ispat etmiş ve iktisat tarihine nurdan pırıltılarla yazılan bir atlas sahîfe daha ilave eden bir nadire-i fıtrattır.
Tevazu ve Mahviyetkarlığı
Nur Risalelerinin bu kadar harikulade bir şekilde cihana yayılmasında, bu iki hasletin çok faydası olmuş ve pek derin tesirleri görülmüştür. Çünkü, Üstad, sohbet ve teliflerinde, kendine bir "Kutbü’i-Arifìn" ve bir "Gavsü’i-Vasılîn" süsü vermediği için, gönüller ona pek çabuk ısınmış, onu tertemiz bir samimiyetle sevmiş ve derhal ulvî gàyesini benimsemiştir.
Mesela, ahlak ve fazîlete, hikmet ve ibrete ait olan birçok sohbet ve telkinlerini, doğrudan doğruya nefsine tevcih eder. Keskin ve ateşîn hitabelerinin ilk ve yegane muhatabı öz nefsidir. Oradan, merkezden muhîte yayılırcasına, bütün nur ve sürûra, saadet ve huzura müştak olan gönüllere yayılır.
Üstad, husûsi hayatında gàyet halîm selîm ve son derece mütevazidir. Bir ferdi değil, hiçbir zerreyi incitmemek için azamî fedakarlıklar gösterir. Sayısız zahmet ve meşakkatlere, ıztırap ve mahkumiyetlere katlanır-fakat îmanına, Kuran’ına dokunulmamak şartıyla. Artık, o zaman bakmışsınız ki, o sakin deniz, dalgaları semalara yükselen bir tûfan, sahillere heybet ve dehşet saçan bir umman kesilmiştir. Çünkü o, Kur’an-ı Kerîm’in sadık hizmetkarı ve îman hudutlarını bekleyen kahraman ve fedai bir neferidir. Kendisi bu hakîkati veciz bir cümle ile şu şekilde ifade eder:
"Bir nefer nöbette iken, başkumandan da gelse, silahını bırakmayacak. Ben de, Kuran’ın bir hizmetkarı ve bir neferiyim. Vazife başında iken karşıma kim çıkarsa çıksın; hak budur derim, başımı eğmem."
Vazife başında ve cihad meydanında iken, şu mısralar lisan-ı halidir:
Şahlanan bir ata benzer, kırarım kanlı gemi;
Sinsi düşmanlara, haşa, satamam benliğimi.
Benliğimden uzak olmaktır esaret, bence;
Böyle bir zillete düşmek, ne hazîn işkence!
Ebedî vuslatın aşkıyla geçer her anım,
Dest-i kudretle yapılmış kaledir îmanım.