büyük şartıda vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır ki, "Bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenâb-ı Hakka âittir; biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefız.
Emirdağ Lâhikası-II, s. 213-214.
Risâle-i Nur Müslümanları ittihâda muvaffak oluyor
Ulemâ-i ilm-i kelâmın ve usûlü’d-din allâmelerinin ve Ehl-i Sünnet Velcemaatin dâhî muhakkiklerinin İslâmî akîdelere dâir çok tetk ve muhâkemâtla ve âyât ve hadîsleri muvâzene ile kabul ettikleri usûlü’ddin düsturları şimdiki Risâle-i Nur’un meşrebini muhâfazaya emrediyor, kuvvet veriyor. Hattâ, hiçbir yerde, hattâ ehl-i bid’a kısmıda bu meşrebimize ilişemiyorlar. Hakîkat-i ihlâs tam muhâfaza edildiği için, her nevi, ehl-i İslâm içine giriyor. Şiâlıkta mutaassıp ve Vehhâbîlikte de müfrit feylesofların en maddîsi ve mütefennini ve mutaassıp hocalann en enâniyetlisi, beraber, Nur dairesine girmeye başlamışlar ve kısmen şimdi de kardeşçe bulunuyorlar. Hattâ bâzı misyonerler de, dîn-i Îsâ’nın (a.s.) hakîki rûhânîsi de o daireye gireceklerine emâreler var. Birbirine hücum değil, belki bir tesânüd, bir musâlâha lüzûmunu hissedip medâr-ı münâkaşa meseleleri ortaya atmıyorlar. Demek İmâm-ıAli’nin (r.a.) otuz kırk işaretiyle sarâhat