isnad etmek, hattâ hadsiz şerikleri hükmünde esbâbı mercî tanımak ve herşeyin yanında hazır irâde ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve sıfatlannı ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah’a îman hakîkati onda yoktur. Belki küfr-ü mutlaktaki mûnevî cehennemin dünyevî tâzibinden kendini bir derece tesellîye almak için o sözleri söyler.
Evet, inkâr etmemek başkadır, îman etmek bütün bütün başkadır.
Evet, kâinatta hiçbir zîşuur, kâinatın bütün eczâsı kadar şâhitleri bulunan Hâlık-ı Zülcelâli inkâr edemez. Etse, bütün kâinat onu tekzib edeceği için susar, lâkayd kalır. Fakat, Ona îman etmek, Kur’ân-ı zîmüşşânın ders verdiği gibi, o Hâlıkı sıfatlan ile, isimleri ile umum kâinatın şehâdetine istinâden kalben tasdik etmek ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak ve günah ve emre muhâlefet ettiği vakit kalben tevbe ve nedâmet etmek iledir. Yaksa, büyük günahlan serbest işleyip, istiğfar etmemek ve aldırmamak o îmandan hissesi olmadığına delildir.
Emirdağ Lâhikası-I, s.199
***
İman, yalnız icmâlî ve taklidî bir tasdike münhasır değil; bir çekirdekten tâ büyük humıa ağacına kadar ve