bu açlık ve derd-i maîşet belâsından ehl-i dalâlet istifâde edip, Risâle-i Nur hizmetini her belâya, her derde bir çare, bir ilâç bulmuşlar. Biz her gün hizmet derecesinde, maîşette kolaylık, kalbde ferahlık, sıkıntılara genişlik hissediyoruz, görüyoruz. Elbette bu dehşetli yeni belâlara, musîbetlere karşı da, yine Risâle-i Nur’un hizmetiyle mukâbele etmemiz lâzımdır.
Kastamonu Lâhikası, s.177.
İktisâdı esas tutmak
Cenâb-ı Hak, kemâl-i kereminden, en fakir adama en zengin adam gibi ve gedâya (yani fakire) pâdişah gibi, lezzet-i nîmetini ihsas ettiriyor. Evet, bir fakirin, kuru bir parça siyah ekmekten açlık ve iktisad vasıtasıyla aldığı lezzet, bir pâdişahın ve bir zenginin israftan gelen usanç ve iştahsızlık ile yediği en âlâ baklavadan aldığı lezzetten daha ziyâde lezzetlidir. Cây-ı hayrettir ki, bâzı müsrif ve mübezzir insanlar, böyle iktisadçıları, "hısset’ ile ittiham ediyorlar. Hâşâ, iktisat, izzet ve cömeıtliktir; hısset ve zillet, ehl-i israf ve tebzîrin zâhirî merdâne keyfiyetlerinin iç yüzüdür.
Lem’alar, s. 133.
Tamâ göstermemek
Madem rızık mukadderdir ve ihsan ediliyor; ve veren de Cenâb-ı Haktır, O hem Rahîm, hem Kerîm’dir;