Yâni, bu iki âyet bu esâsı ders veriyor ki: "Bir adamın cinâyetiyle başkaları mes’ul olmaz. Hem bir mâsum, rızâsı olmadan, bütün insana da fedâ edilmez. Kendi ihtiyâriyle, kendi rızâsıyla kendini fedâ etse o fedakârlık bir şehâdettir ki, o başka meseledir" diye hakikî adâlet-i beşer’iyeyi tesis ediyor. Bunun tafsilâtını da Risâle-i Nura havâle ediyorum.
İkinci Sual: Sen eskide şarktaki bedevî aşâirde seyahat ettiğin vakit onları medeniyet ve terakkiyâta çok teşvik ediyordun. Neden kırk seneye yakındır medeniyet-i hâzıradan "mimsiz" diyerek hayât-ı içtimâiyeden çekildin, inzivâya sokuldun?
Elcevap: Medeniyet-i hâzıra-i Garbiye, semâvî kànun-u esâsîlere muhâlif olarak hareket ettiği için séyyiâtı hasenâtına; hatâları, zararlari fâidelerine râcih geldi. Medeniyetteki maksud-u hakikî olan istirahat-i umumiye ve saadet-i hayât-ı dünyevîye bozuldu. İktisat, kanaat yerine, israf ve sefâhet; ve sa’y ve hizmet yerine, tembellik ve istirahat meyli galebe çaldığından bîçâre beşeri hem gàyet fakir, hem gàyet tembel eyledi. Semâvî Kur’ân’ın kànun-u esâsîsi;