İşârâtü'l-İ'câz Bakara Sûresinin yirmi altı ve yirmi yedinci âyetlerinin

-1- denilmesi, müşabeheti saklamak için daha münasip olurdu. Fakat bu münasebetin nazara alınmaması, latif bir üsluba işarettir ki, temsiller, mühür veya imzalar gibi tasdik ve ispat içindir. Nasıl ki yazılan birşey mühürlenmekle tasdik edilmiş olur; aynen bunun gibi, söylenilen bir söz de, bir misal ile tasdik ve ispat edilmiş olur. Yahut -2- ile paranın darbına ima edilmiştir. Yani, temsillerin darbı ve darb-ı meseller, sikkenin darbı kadar kelama kıymet veriyor. Yani, nasıl ki sikke, gümüş ve altına kıymet veriyor; darb-ı meseller de kelamlara o nisbette kıymet ve itibar veriyor. Ve bu işaretle, vehimleri def etmek için temsillerin güzel bir vasıta olduklarına ve temsillerin bid’a olmayıp belagat sahasında işlek ve güzel bir cadde olduğuna ima edilmiştir. Evet, durub-u emsal, malum kaidelerdendir. Daha kısa ve muhtasar olan masdar-ı -3- üzerine ’nin fiil sigasıyla tercihan zikredilmesi, itirazlarının menşei bizzat temsil olmayıp, -4- ’nin hakareti olduğuna işarettir. Çünkü temsiller haddizatında kıymetli olup, itirazlara mahal değildirler. Zira fiildir. Fiil, müstakil ve sabit olmadığından, sanki latiftir. Mütekellimin kastı onda durmuyor, mef’ule geçiyor. Masdar olan ise, isimdir. İsim, müstakil ve sabit olduğu için, sanki kesiftir. Mütekellimin kastını cezb edip, mef’ule vermemesi ihtimali vardır. Binaenaleyh, -5- denilmiş olsaydı, -6- mahalli olurdu. Halbuki istihyanın mahalli, ’dir.
-7-
Bundan murad, temsilin hasiyeti olan akli birşeyi hissi birşeyle ve aslı olmayan mevhum birşeyi muhakkak ve mevcut olan birşeyle ve gaip olan bir şeyi, hazır birşeyle tasvir etmektir. ’deki tenkirden anlaşılır ki, burada medar-ı nazar,

1 Değersiz bir misalden.

2 Misal getirmek.

3 Misal getirdi.

4 Sivrisinek.

5 Şüphesiz ki Allah kullarını ikaz için misal getirmeyi terk etmez. (Bakara Suresi: 26.)

6 Haya etmek.

7 Misal ve temsil olarak.