İşârâtü'l-İ'câz Bakara Sûresinin yirmi altı ve yirmi yedinci âyetlerinin

bizzat meselin zatıdır, sıfatları değildir. Sıfatları ise makamın iktizasına veya mümessel-i lehin haline havale edilmiştir.
tamimi ifade ettiğinden, kaidenin umumi olduğuna işarettir ki, cevap yalnız onların itiraz ettikleri şeye münhasır kalmasın.
: Pek çok küçük ve hakir şeyler ve hayvanlar bulunduğu halde ’nin tahsisi, inde’l-büleğa temsil için istimali çok olduğuna binaendir.
Yani, kıymet ve belagatçe bauzenin (sinek) mafevki veya küçüklükte bauzenin madunu veyahut hem kıymette, hem küçüklükte bauzenin madunu olan şeyler. Fakat tabiri, küçük şeyin belagatçe daha garip, hilkatçe daha acip olduğuna işarettir.
-1-
Bu cümlenin evvelki cümleden teferru’ ve teşa’ub ettiğini ifade eden bu cümleyi her iki şıkkıyla intaç eden zımni ve gizli bir delile işarettir. Tasviri şöyle olsa gerektir:
Cenab-ı Hak, temsili terk etmez. Zira belagatin iktiza ettiği bir temsildir; belagatin iktiza ettiği şey terk edilmez. Öyleyse Cenab-ı Hak bu temsili terk etmez. Binaenaleyh, insafı olan, o temsilin beliğ, hak ve Allah’tan olduğunu bilir. İnatla bakan adam ise hikmetini bilmez, tereddüde düşer, sorar, sual eder, en nihayet istihkar ile inkara girer.
Hülasa: Mü’min, insaflı olduğu için Allah’tan olduğunu tasdik eder. Kafir olan adam inatçı olduğundan, "Bunda ne fayda var?" der.
: Bu şart edatıdır. Dahil olduğu her iki cümleyi birincisi melzum, ikincisi lazım veya evvelkisi şart, ötekisi meşrut olmak üzere, ikincisini birinci ile bağlar. Evet bu iki cümler arasında lüzumu tesis etmek için vaz edilmiştir. Binaenaleyh, burada -2- cümlesinin -3- cümlesine

1 İman edenler, onun Rablerindn gelen hak olduğunu bilirler. İnkar edenler ise, "Allah bu misalle neyi irade etmiştir" diyorlar. (Bakara Suresi: 26.)

2 Onun hak olduğunu bilirler.

3 İman edenler, mümin olanlar.