5. Zaman-ı mazi, bu zamana kıyas edilemez; aralarında çok fark vardır.
6. Sahra ve çöl adamları, basit ve saf insanlar olduğundan, medenilerin medeniyet perdesi altında gizleyebildikleri hile ve desiseleri bilmezler ve gizleyemezler; her işleri merdanedir, kalbleri ve lisanları birdir.
7. Çok ilim ve fenler vardır ki, adetlerin telkiniyle, vukuatın talimiyle ve zamanla, muhitin yardımıyla husule gelirler.
8. Beşerin nazarı istikbale nüfuz edemez, hususi keyfiyat ve ahvali göremez.
9. Beşer için bir ömr-ü tabii olduğu gibi, yaptığı kanunlar için de bir ömr-ü tabii vardır; onun nihayeti olduğu gibi, bunun da nihayeti vardır.
10. İnsanların sıfatlarında, tabiatlarında, ahvalinde zaman ve mekanın çok tesiri vardır.
11. Eski zamanlarda harika addedilen çok şeyler vardır ki, mebadi ve vesaitin tekamülüyle adi şeyler hükmüne geçmişlerdir.
12. Def’aten bir fennin icadına ve ikmal edilmesine, bir zeka-i harika olsa bile, muktedir olamaz. O fen, ancak çocuk gibi tedricen kemale erer.
Aziz kardeşim! Bu kaideleri birer birer sayıp kafana koyduktan sonra, zamanın hayal ve hülyalarından, muhitin evham ve hurafelerinden tecerrüd et, çıplak ol, bu asrın sahilinden dal, Ceziretü’l-Arab yarımadasına çık. O yarımadanın mahsulatından olan insanların kılık ve kıyafetlerine gir, fikirlerini başına tak, pek geniş olan o sahraya bak. Göreceksin ki:
Bir insan, tek başına, ne muini var ve ne yardım edeni; ne saltanatı var ve ne definesi. Meydana çıkmış, bütün dünyaya karşı mübareze ediyor. Ve umum insanlara hücum etmeye hazırlanmıştır. Ve omuzlarına küre-i arzdan daha büyük bir hakikat almıştır. Elinde de, insanların saadetini temin eden bir şeriat tutmuştur ki, libasa benzemiyor; cilt ve deri gibi yapışık olup, istidad-ı beşerin inkişafı nisbetinde tevessü ve inkişaf etmekle saadet-i dareyni intaç ve nev-i beşerin ahvalini tanzim eder.
"O şeriatın kanunları, kaideleri nereden gelmiş ve nereye kadar devam eder gider?" diye sorulduğu zaman, yine o şeriat, lisan-ı i’cazıyla cevaben diyecektir ki: Biz, Kelam-ı Ezeliden ayrıldık, nev-i beşerin fikriyle beraber ebede kadar devam edip gideceğiz. Fakat nev-i beşer dünyadan kat-ı alaka ettikten sonra, biz de sureten, teklif cihetiyle insanlardan ayrılacağız. Fakat maneviyatımız ve esrarımızla nev-i beşerin arkadaşlığına devam edip, onların ruhlarını gıdalandırarak, onlara delil olmaktan ayrılmayacağız.
Ey arkadaş! Bu gördüğün garip, acip sayfanın baştan nihayete kadar ihtiva ettiği haller, inkılaplar, vaziyetler,
’deki emr-i taciziyi, nev-i beşere tekrar tekrar ilan ediyorlar.
Kur’an’ın mislinden bir sure yapınız. (Bakara Suresi: 23.)