mideleri alıp hazmedemediklerine dikkat edersen anlayacaksın ki Kur’an-ı Kerimin o gibi meselelerde ihtiyar ettiği ipham ve ıtlak yolu, ayn-ı belagat olduğu gibi, yüksek i’cazını da ispata aşikar bir delil olduğunu, gözün kör değilse göreceksin!
"Kur’an’da, delail-i akliyeye ve fennin keşfiyatına muhalif bazı ayetler vardır" dedikleri üçüncü şüphelerine cevap:
Kur’an-ı Kerimde takip edilen maksad-ı asli, ispat-ı Sani, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet esaslarına cumhur-u nası irşad ve isal etmektir. Binaenaleyh, Kur’an-ı Kerimin kainattan yaptığı bahis tebeidir, kasti değildir. Yani ligayrihidir, lizatihi değildir.
Yani, Kur’an-ı Kerim, Cenab-ı Hakkın vücut, vahdet ve azametine istidlal suretiyle kainattan bahsetmiştir. Yoksa, kainatın bizzat keyfiyetini izah etmek için değildir. Çünkü Kur’an-ı Kerim, coğrafya, kozmoğrafya gibi kasten kainatın keyfiyetinden mana-yı ismiyle bahseden bir fen, bir kitap değildir. Ancak, kainat sayfasında yazılan san’at-ı İlahiyenin nakışları ve yaratılan kudretin mucizeleri ve kozmoğrafyacıları hayrette bırakan nizam ve intizamla, mana-yı harfiyle Sani ve nizam-ı hakikiye istidlal keyfiyetini öğretmek için nazil olan bir kitaptır. Binaenaleyh, san’at, kasıt, nizam, kainatın her zerresinde bulunur, matlup hasıl olur; teşekkülü nasıl olursa olsun bizim matlubumuza taalluku yoktur.
Febinaen ala zalik, madem ki Kur’an’ın kainattan bahsi istidlal içindir ve delilin de müddeadan evvel malum olması şarttır ve delilin muhataplarca vuzuhu müstahsendir; bazı ayetlerin onların hissiyatına ve edebi malumatlarına imale etmesi ve benzetmesi, mukteza-yı belagat ve irşad olmaz mı? Fakat bu ayetlerin, hissiyatlarına imale etmesi meselesi o hissiyata kasten delalet etmek için değildir. Ancak, kinaye kabilinden o hissiyatı okşamak içindir. Maahaza, hakikate ehl-i tahkiki isal için, karine ve emareler vaz edilmiştir. Mesela, eğer Kur’an-ı Kerim, makam-ı istidlalde şöylece demiş olsaydı ki: "Ey insanlar! Güneşin zahiri hareketiyle hakiki sükununa ve arzın zahiri sükunuyla hakiki hareketine ve yıldızlar arasında cazibe-i umumiyenin garibelerine ve elektriğin acibelerine ve yetmiş unsur arasında hasıl olan imtizacata ve bir avuç su içinde binler mikrobun bulunmasına dikkat ediniz ki, bu gibi harika şeylerden Cenab-ı Hakkın herşeye kadir olduğunu anlayasınız" deseydi, delil, müddeadan binlerce derece daha hafi, daha müşkül olurdu. Halbuki, delilin müddeadan daha hafi olması, makam-ı istidlale uymaz. Maahaza, onların hissiyatına imale edilen ayetler kinaye kabilinden olup, ifade ettikleri zahiri manaları sıdk veya kizbe medar olamaz. Evet, görmüyor musun,
’deki
hiffeti ifade ediyor? Aslı
olsun
olsun, ne olursa olsun, bize taalluk etmez.
Hülasa: Madem ki Kur’an, bütün zamanlardaki bütün insanlara nazil olmuştur; şu şüphe addettikleri umur-u selase, Kur’an’a nakise değil, Kur’an’ın yüksek i’cazına delillerdir.
Evet, Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyanı talim eden Cenab-ı Hakka
Dedi.