İşârâtü'l-İ'câz Bakara Sûresinin yirmi üç ve yirmi dördüncü âyetlerinin tefsiri

Ve keza, o kıyasın neticesi olan "Sadık değilsiniz" yerine de, o neticenin üçüncü derecede lazımının illeti olan -1- söylemiştir. Takdir-i kelam: "Eğer sadık olsaydınız, yapacaktınız. Lakin yapamadınız. Öyleyse sadık değilsiniz. Öyleyse hasmınız olan Resul-i Ekrem sadıktır. Öyleyse Kur’an, mu’cizdir. Öyleyse iman ve tasdikiniz lazımdır ki, ateşe düşmeyesiniz." Bu emr-i ilahi, onlara yapılan tehditleri dehşetlendiriyor.
cümlesindeki kelimesi, fi’l-i muzaridir. Bu fiil, zaman-ı hal ile istikbal arasında müşterektir. Huruf-u şartiyeden olan zaman-ı halden istikbal dağlarına atıyor. Huruf-u cazimeden olan istikbalden mazi derelerine fırlatıyor. Zavallı her iki edatın ellerinde top gibi oyuncak olmuştur. Bu edatların bu vaziyetleri zihinleri hem maziye, hem istikbale gönderiyor ki, maziyi süslendiren beliğ hitabeleri, altınla yazılan muallakatları, Kur’an’ın yakınına bile gelemediklerini görsünler. O sayfayı gördükten sonra, istikbal sayfasını da ona kıyas etsinler. ’nun -2- kelimesine tercihinde, iki nükte vardır.
Birisi: Kur’an’ın i’cazı, onların aczindendir. Aczleri ise, eserden olmayıp fiilden olduğuna işarettir. Yani aczlerinin menşei, Kur’an’ın misli değildir, o misli yapmaktandır.
İkincisi ise: İlm-i sarfta , , bütün fiillerin terazisi olduğu gibi, üsluplarda da uzun hikayeleri, işleri, vakıaları, kıssaları bir lafızla ifade eden bir fezlekedir. Sanki kinaye kabilinden cümleleri tabir eden bir zamirdir.
’ daki huruf-u nasıbeden olup, dahil olduğu fiili istikbale nakleder, müekked veya müebbed olarak istikbalde nefyeder. Demek bu cümlenin kaili, pek büyük bir itminan ve ciddiyetle, şek ve şüphe etmeyerek bu hükmü vermiştir. Bundan anlaşılır ki, o zatın işlerinde hile yoktur.
Sual : ittika ile tecennüb, ikisi de bir manayı ifade ederler. İttika’nın tecennüb’e cihet-i tercihi nedir?

1 Ateşten sakının.

2 Getiremezseniz...