Hamd ise, ibadetin icmali bir sureti ve küçük bir nüshasıdır.
’ın bu makamda zikri, hilkatin gayesini tasavvur etmeye işarettir.
Rabian: Hamdin en meşhur manası, sıfat-ı kemaliyeyi izhar etmektir. Şöyle ki:
Cenab-ı Hak, insanı, kainata cami bir nüsha ve on sekiz bin alemi havi şu büyük alemin kitabına bir fihrist olarak yaratmıştır. Ve Esma-i Hüsnadan herbirisinin tecelligahı olan herbir alemden bir örnek, bir nümune, insanın cevherinde vedia bırakmıştır.
Eğer insan, maddi ve manevi herbir uzvunu Allah’ın emrettiği yere sarf etmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfiyi ifa ve şeriate imtisal ederse, insanın cevherinde vedia bırakılan o örneklerin herbirisi, kendi alemine bir pencere olur. İnsan, o pencereden, o aleme bakar ve o aleme tecelli eden sıfatla o alemden tezahür eden isme bir mir’at ve bir ayna olur. O vakit insan, ruhuyla, cismiyle alem-i şehadet ve alem-i gayba bir hülasa olur ve her iki aleme tecelli eden, insana da tecelli eder. İşte bu cihetle, insan, sıfat-ı kemaliye-i İlahiyeye hem mazhar olur, hem muzhir olur. Nitekim Muhyiddin-i Arabi,
hadis-i şerifinin beyanında, "Mahlukatı yarattım ki, Bana bir ayna olsun ve o aynada cemalimi göreyim" demiştir.
:
burada ihtisas içindir. Hamdin Zat-ı Akdese has ve münhasır olduğunu ifade eder. Bu
’ın mütealliki olan ihtisas hazf olduktan sonra ona intikal etmiştir ki, ihlas ve tevhidi ifade etsin.
İhtar
: Müşahhas olan birşeyin umumi bir mefhumla mülahaza edildiğine binaen, Zat-ı Akdes de müşahhas olduğu halde, Vacibü’l-Vücud mefhumuyla tasavvur edilebilir.
: Yani, herbir cüz’ü bir alem mesabesinde bulunan şu alemi bütün eczasıyla terbiye ve yıldızlar hükmünde olan o cüzlerin zerratını kemal-i intizamla tahrik eder.
Evet, Cenab-ı Hak, herşey için bir nokta-i kemal tayin etmiştir ve o noktayı elde etmek için o şeye bir meyil vermiştir. Herşey, o nokta-i kemale doğru hareket
Keşfül-Hafa, 2:13.