Kastamonu Lâhikası Hakiki Bütün Elem Dalâlette Bütün Lezzet İmandadır

"Sizi bize gönderen o Zat-ı Zülcelal, ellerinde tutmuştur bunların dizginlerini; iman gözü okuyor yüzlerinde ayet-i rahmet, herbiri birer avaz." Ey mümin-i kalb-i hüşyar! Şimdi gözlerimiz bir parça dinlensinler. Onlann bedelıne, hassas kulağımızı imanın mübarek eline teslim ederiz, dünyaya göndeririz. Dinlesin leziz bir saz.
Evvelki yolumuzda bir matem-i umami, hem vaveyla-i mevti zannolunan o sesler, şimdi yolumuzda birer nevaz ü namaz, birer avaz ü niyaz, birer tesbihe ağaz.
Dinle! Havadaki demdeme, kuşlardaki civcive, yağmurdaki zemzeme, denizdeki gamgama, radlardaki rakraka, taşlardaki tıktıka birer manidar nevaz;
Terennümat-ı hava, naarat-ı radıye, nağamat-ı emvac, birer zikr-i azamet; yağmuıun hezecatı, kuşların seceatı, birer tesbih-i rahmet, hakikate bir mecaz.
Eşyada olan asvat, birer savt-ı vücuddur; "Ben de varım" derler. O kainat-ı sakit, birden söze başlıyor: "Bizi camid zannetme, ey insan-ı boşboğaz!"
Tuyurlan söylettirir, ya bir lezzet-i nimet, ya bir nüzul-ü rahmet. Ayn ayn seslerle, küçük ağazlanyla rahmeti alkışlarlar; nimet üstünde iner, şükür ile eder pervaz.
Remzen onlar derler: "Ey kainat, kardeşler! Ne güzeldir halimiz, şetlcatle perverdeyiz. Halimizden memnunuz." Sivri dimdikleriyle fezaya saçıyorlar birer avaz-ı pürnaz.
Güya bütün kainat ulvi bir musıkidir, iman nunı işitir ezkar ve tesbihleri. Zira hikmet reddeder tesadüf vücudunu, nizam ise tard eder ittifak-ı evhamsaz.
Ey yoldaş! Şimdi şu alem-i misaliden çıkanz, hayali vehimden ineriz, akıl meydanında dururuz, mizana çekeriz, ederiz yollan berendaz.
Evvelki elim yolumuz, mağdub ve dallin yolu. O yol verir vicdana, ta en derin yerine, hem bir hiss-i elimi, hem bir şedid elemi. Şuur onu gösterir; şuura zıt olmuşuz.
Hem kurtulmak için de muztar ve hem muhtacız. Ya o teskin edilsin, ya ihsas da olmasın; yoksa dayanamayız, feryad ü fizar dinlenmez.
Hüda ise şifadır; heva, iptal-i histir. Bu da teselli ister; bu da tegafül ister; bu da meşgale ister; bu da eğlence ister. Hevesat-ı sihirbaz,
Ta vicdanı aldatsın, ruhu tenvim edilsin, ta elem hissolmasın. Yoksa o elem-i elim, vicdanı ihrak eder; fizara dayanılmaz, elem-i yeis çekilmez.
Demek sırat-ı müstakimden ne kadar uzak düşse, o derece nisbeten şu halet tesir eder; vicdanı bağırttırır. Her lezzetin içinde elemi var, birer iz.