Lem'alar Fihrist

ÜÇÜNCÜ İŞARET : İki suâlin cevabıdır. Birincisi: Ehl-i felsefe, zındıka hesabına diyorlar ki: "bizim memleketimizde bulunan bir adam, mecburî cumhuriyetin kanunlanna inkıyâd edecektir. Halbuki sen, vazifesiz olduğun halde, halkların teveccühünü kazanmak istiyorsun" demelerine karşı bir müskit cevap veriyor ki, onların foyalarını ortaya çıkarıp ne olduklarını gösteriyor.
İkinci Sual: "Teveccüh-ü nâsı ve mevki-i âmmeyi kazanmak, bizim vazifedarlarımıza mahsus olup, sen vazifesiz bir adam olduğundan, teveccüh-ü nâsı ve mevki-i âmmeyi size hoş görmüyoruz" demelerine karşı: Eğer insan bir cesetten ibâret olsaydı, lâyemûtâne dünyada kalsa ve kabir kapısı kapansa ve ölüm öldürülse, o vakit vazifeler yalnız maddî askerlik ve idare memurlarına mahsus kalırdı. Halbuki, böyle mânevî ve gâyet mühim ve bütün beşeri alâkadar eden bir vazifenin inkârı, "E1-mevtü hak" dâvâsını hergün cenazelerinin mührüyle imzâ edip tasdik eden otuz bin şâhidin şehâdetini tekzip ve inkâr etmekle olur. Madem inkâr ve tekzip etmek muhâldir; öyle ise, mânevî hâcât-ı zaruriyeye istinâd eden mânevî çok vazifeler var olduğunu, güzel ve mühim bir iki temsil ile izah ve ispat eder.
Şu risâlenin hâtimesinde, "Enâniyetli ehl-i dünyanın her işinde o kadar hassâsiyet var ki, eğer şuurları olsaydı, dehâ derecesinde bir muâmele olurdu" diye, ehl-i îmâna, onların o hassasiyet ve desîselerine aldanmamalarını tavsiye ile, onların bu hâli bir istidraç olduğunu haber verir.
Küçük Ali

Yirmi Üçüncü Lem’a
Otuz Birinci Mektubun Yirmi Üçüncü Lem’ası olan "Tabiat Risâlesi"dir. Tabiattan gelen fikr-i küfrîyi dirilmeyecek bir sûrette öldüren; ve küfrün temel taşını zîr ü zeber eden; ve çok çirkin ve müstekreh ve gayr-ı mâkul mudıll efkân, insaflı kâfilelerden tard edip çıkaran; ve saâdet-i ebediyenin o hakîkatli yollarını pek ehemmiyetli, çok şirin ve gâyet zevkli bir sûrette açarak delilleriyle, bürhanlarıyla ispat eden; ve müellifine ebedî rahmet okunmasına vesile olan, âlî, gâyet kıymettar bir risâledir. Bu risâle,
âyet-i kerîmesinin bir tefsir-i vâzıhı olup, "Cenâb-ı Hak hakkında şek olamaz ve olmamalı" demekle, vücud ve vahdâniyet-i İlâhiyeyi bedâhet derecesinde gösterir. şu sırrı izahtan evvel, bir ihtar ile, bin üç yüz otuz sekiz senesinde orduyu İslâmın

Peygamberleri onlara, "Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe olur mu?" dedi. (İbrâhim Sûresi:10.)