İKİNCİ KELİME
"Teşekkele binefsihî," yani, "Kendi kendine teşekkül ediyor." Şu muhâlin bâtıl olduğunu gösteren çok muhâlâtlardan üç muhâli, nümûne olarak zikrediyor.
Birincisi: Her mevcud, basit bir madde olmadığı gibi, câmid ve tegayyürsüz dahi olmadığından; ve hem de zerrelerden teşekkül ettirilmiş gâyet acib bir makine ve gâyet hârika bir saray olmakla beraber, zâhirî ve bâtınî duygularla mücehhez bulunduğundan, kâinatla alâkası vardır. İşte, herbir mevcud, Hâlık-ı Küll-i şey’e isnâd edilmeyip, "Kendi kendine teşekkül ediyor" denilse, o vakit herbir mevcudun herbir zerresine, bir Eflâtun’a bedel binler Eflâtun kadar ilim ve şuur vermek gibi hurâfecilik ve dîvâneliğin en büyüklerinin ortasına düştüğünü beyân edip ispat eder.
İkiııcisi: Herbir mevcud, bilhassa ferd-i insan, birbiri içinde yerleştirilmiş binler kubbeli bir saray ve herbir kubbesi binler zerrâtın baş başa vermesiyle teşekkül etmiş acib nakışlı garib bir sanat-ı hârika olduğu halde, "Bu masnûat bir Sâni-i Vâhidin eser-i sanatı değildir; kendi kendine teşekkül ediyor" denilse, hadsiz ve hudut altına alınmayan zerrât-ı vücudiye adedince muhâller ortaya çıkar ki, bu mefkûre sahiplerini cehlin en müntehâsında oturtarak, echeliyetle techil eder.
Üçüııcü Muhal: Sâni-i Zülcelâlin îcâdı olan herbir masnû, Kalem-i Kader-i Ezelînin bir mektubu olmazsa, "Esbâb-ı âlem îcâd ediyor" denilse; o vakit o esbab, evvelâ o masnûun bedenindeki hücrelerden tut, binler mürekkebât adedince tabiat kalıpları, demir kalemleri ve harfleri; ve hattâ bu demir harfleri ve kalemleri ve kalıpları dökmek için birçok fabrikalar; ve bu fabrikaların inşâsı için, kezâ fabrikaların vücudu lâzım gelir. Ve hâkezâ, bu teselsül gittikçe gidecek. Bu nâmütenâhi muhâlâtı intaç eden bu fikri kabul edenler, bu hakîkatten yedikleri silleden ayılıp, bu fikirlerinden vazgeçmelidirler, der.
ÜÇÜNCÜ KELİME
"İktezathü’t-tabiat," yani, "Tabiat iktizâ ediyor." Bu idlâl edici mudıll fikrin pek çok muhâlâtından üç muhâlinin:
Birincisi şudur ki: şems-i Ezelînin kalem-i kader ve kudreti olan alîmâne, basîrâne, hakîmâne sanat-ı îcâd o Zât-ı Zülcelâle verilmezse, hem kör, hem sağır, hem akılsız, hem düşüncesiz bir tabiata verilse; o tabiat, bu masnûâtı yapmak için, ya herşeyde hadsiz mânevî makine ve matbaaları bulunduracak veyahut herşeyde kâinatı halk edip idare edecek bir kudret ve hikmeti derc edecektir. Bu ise, her bir mevcudda hadsiz bir kudret ve irâde ve nihayetsiz bir ilim ve hikmet taşıyacak bir tabiatı veya bir kuvveti ve âdetâ bir ilâhı, içinde kabul etmek lâzım gelir ki; bu ise, kâinattaki muhâlâtın en bâtılı ve hurâfenin en yalan bir şekli olduğunu ve Hâlık-ı Kâinatın sıfât-ı kudsiyesinin tecelliyâtına "tabiat" nâmı verenler, hayvanlardan yüz derece aşağı olduğunu gösterir.