Lem'alar Fihrist

gösteren güzelleşeceğini; ve o aynaya da o güzelden ne gelse güzel olduğunu; ve hayat dâimâ sıhhat ve âfyet ve yeknesak gitse, nâkıs bir ayna olacağını; ve hastalıklı bir uzvun etrafında, Sâni-i Hakîm sâir âzâlan o uzva muâvenettarâne teveccüh ettirip, nakışlannı ve vazifelerini göstermek için o hastalığı misafıreten gönderip, vazifesi bittikten sonra yerini yine âfiyete bırakıp gittiğini ispat eder.
YİRMİNCİ DEVÂ
Hastalık iki kısım olup, bir kısmı hakikî, bir kısmı vehmî olduğunu; hakikî kısmına şâfi-i Zülcelâl küre-i arz eczahane-i kübrâsında her derde bir devâ istif ettiğini; ve o devâlar ise, dertleri istediğinden, onları istimâl etmek meşıû olduğunu; fakat devânın tesirinin Cenâb-ı Hak’tan bilmek lâzım olduğunu; vehmî hastalığa ehemmiyet verilmeyeceği, ehemmiyet verildikçe fazlalaşacağını, ehemmiyet verilmezse hafif geçeceğini güzel bir temsil ile ispat eder.
YİRMİ BİRİNCİ DEVA
Hastalıkta maddî bir elem olup, o elemi izâle edecek mânevî bir lezzet ihâta ettiğini; ve zâhiren peder ve valide ve akrabâların şefkatleri, onun etrafında hastalık câzibesiyle, ona karşı muhabbettârâne baktığından, o elem çok ucuz düştüğünü; maddî ve mânevî çok yardımcıları bulunduğundan, şikâyet değil, şükretmek lâzım olduğunu ispat eder.
YİRMİ İKİNCİ DEVA
Nüzul gibi ağır hastalıklar mü’min için pek mübârek sayıldığını; ve ehl-i velâyetçe mübârekiyeti meşhûd olduğunu; ve Cenâb-ı Hakka vâsıl olmak için iki esasla gidildiğini; nüzul gibi hastalıklar ise o iki esasın hassasını verdiğini; o iki esasın birisi râbıta-i mevt yani, dünyanın fâni olduğunu bildiği gibi, kendinin de fâni ve vazifedar bir misafir olduğunu gösterir. İkincisi, nefs-i emmârenin ve kör hissiyâtın tehlikelerinden kurtulmak için, bir kısım ehl-i îmân çilelerle nefs-i emmâreyi öldürdüklerinden, hayat-ı ebediyelerini bu sûretle kazandıklannı; ve nüzul gibi hastalıklarda aynı o hâssa bulunduğundan, o hastalık onun için gâyet ucuz düştüğünü ispat edip gösterir.
YİRMİ ÜÇÜNCÜ DEVA
Hastalık, gurbette ve kimsesizlikte bulunduğu zaman, o kimsesizliği cihetiyle, kendine en câni kalblerin dahi rikkatini celb ettiğini ve Kur’ân’ın bütün sûrelerinin başlarında er-Rahmânü’r-Râhîm sıfatıyla Kendini bize takdim edeıı Allah, bir lem’a-i şefkatiyle, umum yavruların yardımına validelerini koşturduğunu ve her baharda, bir cilve-i rahmetiyle nimetlerini bize gönderdiğini ve o nimetlere nâil olmak, îmân ve intisapla Onu tanımakla olduğunu ve o gurbet ve kimsesizlikteki hastalık ise, Cenâb-ı Hakkın nazar-ı merhametini celb ettireceğini, ehemmiyetli haber verir.