Lem'alar Fihrist

hikmete nasıl muvâfık geliyor? diye sorulan bu üç başlı suâle, gâyet ilmî, aklî ve muknî cevapları tazammun eder.
Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i Arabiye
Risâle-i Nur’un içinde, lisân-ı Cennet ve üslûb-u Muhammed (Aleyhissalâtü Vesselâm) ve tarz-ı Kur’ân-ı bahşâyiş-i rahmet ile meydân-ı zuhûra gelerek "Tefekkürnâme" ismiyle müsemmâ olan bu lem’anın bir kısmı, nümûne olarak bu mecmuaya derc edilmiş olup, diğer kısımları Arabî risâlelerle beraber neşredileceğinden, buraya derc edilmemiştir.
Otuzuncu Lem’a
"Sekîne" nâm-ı âlîsiyle tâbir edilen ve herbiri bir İsm-i Âzam olan veyahut altısı birden İsm-i Âzam bulunan Esmâ-i Hüsnâdan "Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs" ism-i şeriflerine âit pek çok kıymettar ve Risâle-i Nur’un şâheserlerinden biri olan bu Lem’a, yüksek bir ifade ve çok ince hakîkatlerle kaleme alınmış; hem çok derin mesâil-i Vahdâniyet, azametli genişlikleriyle tefhim edilmiş; hem pek bâriz bir sûrette mevcudiyet-i İlâhiyeye işaret eden şu hayretengiz faaliyet ile müdebbiriyet-i Rabbâniye o kadar güzel izah edilmiş ki, ah, ne olurdu, bu risâlenin hakîkatlerinin a’mâkına ulaşmak şöyle dursun, sathını olsun bâri görebilseydim! Heyhat! Kâsır fehmime bakılmayarak, bu risâle, hissesine isabet eden bir kardeşimizin seferber halinde bulunması mâzeretinden dolayı bana gönderilmişti. Liyâkatsizliğimle beraber perişan hâlim böyle bir şâheseri fihristeye idhal edebilecek sûrette hulâsa etmeye kâfi gelmediğinden, mahcûbiyetle emre itaat ediyorum.
Bu kıymettar Lem’a, Altı Nükte-i Mühimmeye inkısâm etmiştir.
BİRİNCİ NÜKTE
in bir nüktesi ve Kuddûs İsm-i Âzamının bir cilvesi olup, hem mevcudiyet-i İlâhiyeyi kemâl-i zuhur ile, hem vahdâniyet-i İlâhiyeyi kemâl-i vuzuh ile göstermektedir. Evet, şu muntazam kâinat ve şu azametli, gâyet büyük fabrika, bütün mevcudâtiyle hummâlı bir faâliyet içinde mütemâdiyen çalışmasıyla beraber, kâinatın her tarafını ter temiz tutan, kirli ve bulaşık maddelerden, lüzumsuz olarak hiçbir tarafta hiçbir şey bulundurmayan, şu azametli seyyârâttan tut, tâ zerrâta kadar her mevcud, Kuddûs-ü Âzamdan gelen emirlere müheyyâ ve münkâd olarak gâyet faal ve gâyet hârika bir istihâle makinesi haline getirilmekle, şu azametli kâinat ve bütün unsurları baştan başa Cennetnümûn

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.... Yeri de döşeyip düzenledik. Biz ne güzel döşeyiciyiz. (Zâriyât Sûresi: 48.)