Lem'alar Fihrist

Esmâ-i Hüsnâsından herbir isminin herbir mertebesinde hadsiz envâ-ı hüsün ile hadsiz hakâik-ı cemîle bulunmasındandır ki, o aşk-ı mukaddese-i İlâhiye, o sırr-ı Kayyûmiyete binâen kâinatı mütemâdiyen değiştirip tazelendirdiğini;
ÜÇÜNCÜ ŞUBESİ, hem
Dördüncü şuâ : Her merhamet ve şefkat sahibi ve her âlicenap olan zât, başkalarını memnun ve mesrur etmekten, sevindirip mes’ut etmekten lezzet alması; ve her âdil zât, ihkâk-ı hak etmekten keyiflenmesi; ve her hüner sahibi sanatkâr, yaptığı sanatını teşhir etmekten ve sanatının istediği tarzda işleyerek arzu ettiği neticeleri vermesiyle iftihar etmesi kaidelerine binâen, bu kâinatın Sâni-i Hakîmi, bin bir Esmâ-i Hüsnâsının had ve nihayeti olmayan güzelliklerine bu mevcudâtı mazhar etmek için bu kâinatı böyle acib bir hallâkıyet-i daime ve hayretengiz bir faâliyet-i Sermediye içinde sırr-ı Kayyûmiyet ile mütemâdiyen tazelendirip tecdit ettiğini, pek garib, pek şirin, pek lâtif, gâyet hoş bir ifade ile izah ediyor. Ve bir kısım ehl-i dalâletin, "Kâinatı böyle tağyir ve tebdil eden Zâtın kendisinin de mütegayyir ve mütehavvil olması lâzım gelmez mi?" diye sordukları suâle, bilâkis, Zât-ı Zülcelâlin mütegayyir ve mütehavvil olmaması lâzım geldiğini, gâyet katî bir sûrette beyân eden bir cevapla mukâbele edilmiştir.
Beşinci Şuâ : İki Meseledir.
BİRİNCİ MESELE: İsm-i Kayyûmun cilve-i âzamına baktırmak için, hayâlî iki dürbünden biriyle, en uzaklarda, esir maddesi içinde sırr-ı Kayyûmiyetle durdurulmuş, kısmen tahrik, kısmen tesbit edilmiş milyonlar azametli cirmleri ve diğer dürbünle zîhayat mahlûkat-ı arziyenin zerrât-ı vücudiyelerinin vaziyet ve hareketlerini temâşâ ettirir.
Hülâsası: Bu altı İsm-i Âzam birbiriyle imtizaç ettiklerinden, bütün kâinatın bütün mevcudâtını böyle durduran, bekâ ve kıyam veren ism-i Kayyûm cilve-i âzamı arkasında tecellî eden ism-i Hayyın bütün o mevcudâtı hayat ile ışıklandırdığını; ve ism-i Hayyın arkasında tecellî eden ism-i Ferdin, o mevcudâtı bir vahdet içine alıp, yüzlerine birer hâtem-i Ehadiyet bastığını; ve ism-i Ferdin arkasında tecellî eden ism-i Hakemin, o mevcudâtı meyvedar bir nizam ve hikmetli bir intizam ve semeredar bir insicâm içine alıp süslendirdiğini; ve ism-i Hakemin cilvesi arkasında tecellî eden ism-i Adlin, o mevcudâtı yıldızlar ordusundan tâ zerreler ordusuna kadar gâyet hassas bir mîzân-ı adl içinde tutarak emr-i kün feyekûn’dan gelen emirlere kemâl-i inkıyad ile itaat ettirdiğini; ve ism-i Adlin cilvesi arkasında tecellî eden ism-i Kuddûsün, o mevcudâtı, Cemîl-i Mutlakın cemâl-i Zâtına ve nihayetsiz güzel olan Esmâ-i Hüsnâsına lâyık ve münâsip olacak gâyet güzel âyineler şekline getirdiğini gösteriyor.
İKİNCİ MESELE: Kayyûmiyetin, Vâhidiyet ve Celâl noktasında kâinatta tecellîsi olduğu gibi, Ehadiyet ve Cemâl noktasında insanda dahi cilvesinin tezâhürâtı olduğunu; ve bu tecellî ile, Zât-ı Zelcemâlin, beşere, melâikelerin