Mektubat Otuz Üçüncü Mektub

yetmiş adede yakın nüshaları yazıldı. O mu’cize-i RisÂletin bir kerâmeti olduğunu, muttalî olanlara kanaat verdi.
Üçüncüsü : Acemi ve tevâfuktan haberi yok ve bize de daha tevâfuk tezâhür etmeden evvel yazdıkları nüshalarda, lâfz-ı "Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm" kelimesi bütün risÂlelerde ve lâfz-ı "Kur’ân" beşinci parçasında öyle bir tarzda tevâfuk
HAŞİYE etmeleri göründü ki, zerre miktar insafı olan tesadüfe veremez. Kim görmüş ise, katî hükmediyor ki: "Bu bir sırr-ı gaybîdir, mu’cizât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) bir kerâmetidir."
Şu risÂlenin başındaki esaslar çok mühimdir der.
Hem, şu risÂledeki ehâdis, hemen umûmen eimme-i hadîsçe makbul ve sahîh olmakla beraber, en katî hâdisât-ı RisÂleti beyân ediyorlar. O risÂlenin bütün mezâyâsını söylemek lâzım gelse, o risÂle kadar bir eser yazmak lâzım geldiğinden, müştak olanları onu bir kere okumasına havÂle ediyoruz.
ON DOKUZUNCU MEKTUBUN BEŞİNCİ VE ALTINCI NÜKTELERİNİN FİHRİSTESIDIR
Bu Nükteler, umûr-u gaybiyeye dâir hadîslerin birkaçını zikretmiştir; hem Hazret-i Hasan (r.a.) ile Hazret-i Muâviyenin (r.a.) muhârebe ve musÂlahasını, hem Hazret-i Ali (r.a.) ile Hazret-i Zübeyr’in (r.a.) muhârebe edeceğini, hem ezvâc-ı tâhirâtın içinden birisinin mühim bir fıtnenin başına geçeceğini, hem Hazret-i Ali’nin (r.a.) katlini haber vermiş; hem Hazret-i Hüseyin’in (r.a.) Kerbelâ’da katlini, hem Zâtından (a.s.m.) sonra ÂI-i Beyti katl ve nefye mâruz kalacaklarını, hem Hazret-i Ali’nin (r.a.) hilâfetinin tehirini, hem hilâfet ne için Âli Beyt-i Nebevîde takarrur etmediğini, hem asr-ı saadetin başına gelen o dehşetli fitnenin hikmetini, hem ehl-i İslâm, umum devletlere galebe çalacaklarını, hem Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) ve Hazret-i Ömer’in (r.a.) mâhiyet-i hilâfetlerini, hem müşrik Kureyş reislerinin nerede katlolunacaklarını, hem bir ay uzun mesâfede Mûte Harbinden aynen haber verdiğini, hem Hazret-i Hasan’ın (r.a.) hilâfetini, hem Hazret-i Osmân’ın (r.a.) Kur’ân okurken şehit olacağını, hem Devlet-i Abbâsiyeyi, hem Cengiz ve Hülâgû’yu, hem İran’ın fethini, hem Habeş Melikinin cenaze namazını vefâtından haberi olmadan aynı vakitte kıldığını bildirir; hem Hazret-i Fâtıma’nın (r.a.) vefâtını, hem Ebû Zerr’in (r.a.) yalnız bir dağda vefât edeceğini, hem Ümm-ü Haram’ın Kıbrıs’ta vefât edeceğini, hem yüz bin adamı öldüren Haccâc-ı ZÂlimi, hem İstanbul’un fethini, hem İmâm-ı Ebû Hanife’yi (r.a.), hem İmâm-ı Şafiî’yi (r.a.), hem ümmetinin yetmiş üç fırka olacağını, hem

Asıl nüshasına göredir.