Mektubat Otuz Üçüncü Mektub

etti, o saadete mazhar oldu. Demek dünyevî, lezzetli saadetten daha câzibedar bir saadet ve daha ferahlı bir vaziyet kabrin arkasında vardır ki, Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâm gibi hakîkatbîn bir zât, o gâyet lezzetli bir vaziyet içinde, gâyet acı olan mevti istedi; tâ öteki saadete mazhar olsun. " İşte Kur’ân-ı Hakîmin şu belâgatına hayran ol, bak ki, kıssa-i Yûsuf’un (a.s.m.) hâtimesini ne sûretle haber verdi. O haberi dinleyenlere elem ve esef değil, belki bir müjde, bir sürur ilâve ediyor. Hem irşad ediyor ki: Kabrin arkası için çalışınız! Hakîki saadet ve lezzet ondadır. Hem Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâmın Âlî sıddıkiyetini gösteriyor ve diyor: "Dünyanın en parlak ve en sürurlu hÂleti dahi ona gaflet vermiyor, onu meftûn etmiyor; yine âhireti istiyor. "
Yirmi Dördüncü Mektub
Kâinatın tılsım-ı acîbini ve müşkül muammâsının en mühim bir sırrını keşf ve halleden bir Mektubdur ve en mühim bir suâlin
HAŞİYE cevabıdır. Şöyle ki:
"Esmâ-i İlâhiyenin âzamlarından olan Rahîm, Kerîm, Vedûdun iktizâ ettikleri şefkatperverâne ve maslahatkârâne ve muhabbettarâne taltifleri, ne sûretle pek müthiş ve muvahhiş olan mevt ve adem ile, zevÂl ve firak ile, musîbet ve meşakkat ile tevfìk edilir?" diye suÂlin cevabında, tılsım-ı kâinatın üçüncü muammâsını halleden ve kâinattaki daimî faaliyetim muktezâsını ve esbâb-ı mucîbesini gösteren Beş Remiz ile ve gâyelerini ve fâidelerini ispat eden Beş İşaret ile cevap veriyor. Şu Mektub İki Makamdır. Birinci Makam Beş Remizdir.
BİRİNCİ REMİZ
İspat ediyor ki, Sâni-i Hakîm ne yaparsa, haktır. Hiçbir şey ve hiçbir zîhayat, Ona karşı hak dâvâ edemediğini ve "Haksız bir iş oldu" diyemediğinin sırrını katî bir tarzda ispat eder.
İKİNCİ REMİZ
Hayretnümâ, dehşetengîz, dâimî bir sûretteki faaliyet-i Rabbâniyenin sırrını ve halk ve tebdil-i eşyadaki hikmet-i azîmesini beyân ediyor ve en mühim bir muammâ-i hilkati hallediyor.
ÜÇÜNCÜ REMIZ
ZevÂle giden eşya ademe gitmediğini, belki daire-i kudretten daire-i ilme geçtiğini ve eşyadaki hüsün ve cemÂle âit istihsan ve şeref ve makam, esmâ-i İlâhiyeye âit olduğunu gâyet güzel bir sûrette ispat eder.

HAŞİYE
Bu Mektubun mesâili bir derece ihsâs edilmek arzu edildiğinden; fıhristiyet ihtisârı muhâfaza edilmedi, uzun oldu.