ZÜHRE
Uzun bir hakîkatin yalnız ucunu göstermek ve parlak bir nûrun yalnız bir şuâını irae etmek maksadıyla yazılan bu çok mühim risale, gayet ehemmiyetli hakıkatleri ihtivâ ettiğinden, en mümtaz Nur Şâkirtlerinin musırrâne talepleri üzerine-ekserîsi Arapça bilmeyen o şâkirtlerin istifâdelerine medar olmak için-kısmen izahlı, kısmen kısa bir meâli Üstâdımız tarafından Türkçeye çevrilmiş ve On Yedinci Lem’a namıyla On Beş Nota olarak Risâle-i Nur külliyatının Lem’alar kısmına ilhak edilmiştir.
Zühre şöyle bir hakîkatle başlar: "Dünyadaki her zîhayat, Mâlikinin ismiyle, nâmıyla, hesâbıyla çalışan muvazzaf bir asker gibidir. Kim kendini kendine mâlik zannetse o kimse hâliktir."
Sonra, uzun ve muhît bir salât ü selâmı müteâkip, herbiri bir risâlenin güyâ hulâsası ve çekirdeği mâhiyetindeki şümûllü "İ’lem"lere geçer. "İ’lem"lerin birisinde, Kur’ân tilmizi ile felsefe tilmizini içtimâî ve şahsî cihetlerden mukayese ederek, felsefenin sakîm ve muzır kısmının bâtıl hükümlerini çürütür. Son "İ’lem"i de, gâyet güzel ve hazin bir münâcât ihtivâ etmektedir. Daha fazla mâlûmâtı Türkçe olan "Notalar Risâlesi"ne havâle ederiz.
Bu Mesnevî-i Nûriye’nin fihristesinde, o kıymettar hârika risâlelerdeki yüzer hakîkatlerden yalnız bir ikisini nâkıs fehmimizle ve kâsır ifâdemizle göstermeye çalıştık. Yoksa gösterdiğimiz misâller, o hârika-i ilm ü irfânın ne en canlı noktaları olabilir ve ne de en kıymetli cevherleri olabilir. Belki o şemsin cüz’î bir şuâı ve o bahrin küçük bir katresidir.
ZERRE
Şeytanın ve ehl-i ilhâdın bâzı vesveselerini tard eden müteferrik meselelerden bahseden hârika ve fevkalâde bir risâle olup, iki kısımdan ibârettir. İman ve ahlâkiyâtı ve vesveselerin izâlesini ve insandaki teşahhusât-ı vechiyenin hikmetini beyân eden "İ’lem"ler bu risâlenin münderecâtındandır. Bir "İ’lem"inde
âyetinde zikredilen semâvat ve arzın hilkati ve beşerin lisân ve renklerinin ihtilâfı Cenâb-ı Hâlık-ı Zülcelâlin âyetlerinden olduğunun hakîkatini gâyet güzel bir tarzda beyân ediyor. Diyor ki: "Bütün beşerin esâsat-ı âzâda ittifâkı, Sâniin vahdetine; teşehhusât-ı vechiyede temâyüzü, Saniin muhtar ve hakîm olduğuna gâyet bâhir ve zâhir delildir" der, ispat eder. Beşerin birbirinden teşehhusça farklarının hikmetini ve diğer mahlûkâtta bu temâyüzün ferden ferdâ olmayıp nevî nevî oluşu, hikmetin öyle iktizâ ettiğini izah ediyor.
Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin, seslerinizin ve sîmâlarınızın farklılığı da yine Onun âyetlerindendir. (Rum Sûresi: 22.)