Mesnevi-i Nuriye Nokta

İkincisi: Beşerin havassü’l-hums-u zahire ve batınadan başka, alem-i gayba karşı açılan pek çok pencereleri var. Gayr-ı meş’ur pek çok hisleri var. Hiss-i samia, basıra, zaika olduğu gibi, bir hiss-i sadise-i sadıka olan saika vardır. Hem bir hiss-i sabia-i barika olan şaika var. O şevk ve sevk yalan söylemez. Yanlış gidemez.
Üçüncüsü: Mevhum birşey hakikat-i hariciyeye mebde’ olamaz. Fıtrat ve vicdanda nokta-i istinadla nokta-i istimdad, iki hakikat-ı zaruriyedir. Hilkatin safveti ve en mükerremi olan ruh-u beşer, o iki nokta olmazsa en süfli, en berbat bir mahlük olur. Halbuki, kainattaki hikmet ve nizam ve kemal bu ihtimali reddeder.
Dördüncüsü: Akıl tatil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sanii unutamaz. Kendi nefsini inkar etse de onu görür. Onu düşünür. Ona müteveccihtir. Hads-ki, şimşek gibi sür’at-i intikaldir-daima onu tahrik eder. Hadsin muzaafı olan ilham, onu daima tenvir eder. Meyelanın muzaafı olan arzu ve onun muzaafı olan iştiyak ve onun muzaafı olan aşk-ı İlahi, onu daima marifet-i Zülcelale sevk eder. şu fıtrattaki incizap ve cezbe, bir hakikat-i cazibedarın cezbiyledir.
Bu nükteleri bildikten sonra, şu bürhan-ı enfüsi olan vicdana müracaat et. Göreceksin ki, kalb bedenin aktarına neşr-i hayat ettiği gibi, kalbdeki ukde-i hayatiye olan marifet-i Sanidir ki, istidadat-ı gayr-ı mahdude-i insaniyeyle mütenasip olan amal ve müyül-ü müteşaibeye neşr-i hayat eder. Lezzeti içine atar ve kıymet verir ve bast ve temdid eder.
İşte, nokta-i istimdad ve kavga ve müzahemetin meydanı olan dağdağa-i hayata hücum gösteren alemin binlerce musibet ve müzahemelere karşı yegane nokta-i istinad, yine marifet-i Sanidir. Evet, herşeyi hikmet ve intizamla işleyen bir Sani-i Hakime itikad etmezse ve alel’amya kör tesadüflere havale ederse ve o beliyyata karşı elindeki kudretin adem-i kifayetini düşünse, ister istemez tevahhuş, dehşet, telaş, havftan mürekkep bir halet-i cehennem-nümün ve ciğer-şikafe düşecektir. O ise, eşref ve ahsen-i mahlukat olan ruh-u insaniyetin herşeyden ziyade perişan olduğunu istilzam eder. O ise, intizam-ı kamil-i kainattaki nizam-ı ekmele zıt oluyor. şu nokta-i istimdat ve nokta-i istinadla bu derece nizam-ı alemde hükümfermalık, hakikat-ı nefsül’emriyenin hassa-i münhasırası olduğu için, her vicdanda iki pencere olan şu iki noktadan Sani-i Zülcelal marifetini kalb-i beşere daima tecelli ettiriyor. Akıl gözünü kapasa da, vicdanın gözü daima açıktır. Sani-i Zülcelal bu dört bürhan-ı azimin kat’i şehadetleriyle Vacibü’l-Vücud, Ezeli, Vahid, Ehad, Ferd, Samed, Alim, Kadir, Mürid, Semi’, Basir, Mütekellim, Hayy, Kayyum olduğu gibi, bütün evsaf-ı celaliye ve cemaliyeyle muttasıftır. Zira mukarrerdir ki, masnudaki feyz-i kemal, Saniin zıll-i tecellisiden muktebestir. Demek, kainatta ne kadar hüsn-ü cemal, kemal varsa, umumundan layühad derecede yüksek tabakada evsaf-ı cemaliye ve kemaliyeyle Sani-i Zülcelal muttasıftır. Zira, ihsan servetin, icad vücudun, icab vücubun,tahsin hüsnün, tenvir nurun fer’i ve delili olduğu gibi; bütün kainattaki bütün kemal ve cemal, Sani-i Zülcelalin kemal ve cemaline bir zıll-ı zalildir ve bürhanıdır.