İ’lem eyyühe’l-aziz!
Hayat-ı insaniyenin vezaifinden biri de, kendi cüz’i sıfatlarını, şuünatını, Halıkın külli sıfatlarını, şuünatını fehmetmek için bir mikyas yapmaktır. Amma, alem-i ahirette, haşirdeki şuünat-ı azimesini ve kıyamette emvatın ihyasıyla ahval-i umumiyesini fehmetmek için, ancak güz mevsiminin kıyametiyle baharların haşri, haşir ve kıyamet-i kübrada Halıkın şuünatına mikyas olabilir.
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Müslümanları lehviyat-ı nevmiye mesabesinde olan dünya hayatına davet etmekle, Cenab-ı Hakkın helal ettiği tayyibat dairesinden, haram ettiği habisat mezbelesine teşvik eden adamın meseli öyle bir sarhoşa benzer ki:
Parçalayıcı arslanla, ünsiyetli ehli atı birbirinden tefrik edemiyor. Sehpa ağacıyla jimnastik ağacını birbirinden ayıramıyor. Kanlı yarayı kırmızı gülden temyiz edemediği halde, kendisini mürşid bilerek irşad ve nasihata çıkıyor.
Esna-yı irşadda bir adama rastgelir. Zavallı adamın arka tarafında korkunç bir arslan duruyor. En tarafında da sehpa ağacı kurulduğu gibi, her iki yanında da dehşetli yaralar var. Fakat adamcağızın elinde iki ilaç vardır. Ve lisanıyla kalbinde iki tılsım vardır. Onları istimal ederse şifayab olur. Ve o arslan ata inkılap eder. Burak gibi bineği olur. O sehpa ağacı da daima teceddüd etmekte olan ahval-i alemi, seyyal manzaraları seyretmeye alet ve vasıta olur. O sarhoş herif, o zavallı adamcağıza diyor:
"Yahu, nedir o ilaçları, tılsımları saklıyorsun? Onları at, keyfine bak."
Adamcağız:
"Yok baba! Bu ilaçlar ve tılsımların hıfz ve himayelerindeyim. Onlardan almakta olduğum haz, lezzet, keyif bana kafidir. Fakat o arslan gibi parçalayıcı ölümü öldürebilirsen ve sehpayı kırmakla kabir ağzını kapatabilirsen ve hayatımın maruz kaldığı fena ve zeval yaralarını bir hayat-ı bakiyeye tebdil etmekle tedavi edebilirsen, pekala, seninle beraber dans oynayalım. Ve illa gözümün önünden def ol, git. Sen ancak kendin gibi sarhoşları kandırabilirsin. Ben sarhoş değilim. Dünyanıza, keyfinize ihtiyacım yok. Çünkü,
bana yeter."
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Felsefe talebesiyle medeniyet tilmizleri, Müslümanları ecnebi adetlerine ittiba ile şeair-i İslamiyeyi terk etmeye davet ettiklerinde, Kur’an Nurcuları böylece müdafaada bulunurlar: "Eğer dünyadan zeval ve ölümü ve insandan acz ve fakrı kaldırmaya iktidarınız varsa, pekala, dini de terk ediniz, şeairi de kaldırınız. Ve illa dilinizi kesin, konuşmayınız.
"Allah bize yeter; O ne güzel vekildir." Âl-i İmran Suresi, 3:173. "O ne güzel dost ve O ne güzel yardımcıdır." Enfal Suresi, 8:40.