İ’lem eyyühe’l-aziz!
Lafızların tebeddülüyle mana tebeddül etmez, baki kalır. Kabuk parçalanır, lüb baki ve sağlam kalır. Libası yırtılır, cesedi sağlam, baki kalır. Ceset ölüp dağılırsa da ruh baki kalır. Cisim ihtiyarlanırsa, enaniyet genç kalır. Çokluk, cemaat dağılır, ama vahid-i fert baki kalır. Kesret bozulur, vahdet bakidir. Madde kırılır, nur bakidir. Binaenaleyh, ömrün bidayetinden sonuna kadar devam eden mana, çok cesetleri tebeddül ve tavırdan tavıra intikal ve devirden devire yuvarlandığı halde vahdetini, bekasını muhafaza ettiği gibi, ölüm hendeğini de atlayarak salimen ebed yoluna devam edecektir. Maahaza, her vakit "Fenaya hazır ol" emrini intizar eden zeval ve bekasız maddiyatta, şu hıfz ve muhafaza düsturu, bekayla çok münasebettar olan ruh ve manada da caridir.
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Ulühiyetin azameti, izzeti, istiklaliyeti, herşeyin küçük olsun, büyük olsun, yüksek olsun, alçak olsun taht-ı tasarrufunda bulunduğunu istiyor. Senin hissetin veya hakaretin, Onun tasarrufundan hariç kalmasına sebep olamaz. Çünkü senin Ondan bu’dun varsa da, Onun senden bu’du yoktur. Veya senin bir sıfatının hakareti, vücudunun hakaretini istilzam etmez. Veya mülk cihetinin mülevves olması, meleküt cihetinin de mülevves olmasını iktiza etmez. Ve keza, Halıkın azameti, çirkin şeylerin, tasarrufundan çıkmasını istilzam etmez. Bilakis, azamet-i hakikiye, icad hususunda infiradı, tasarruf cihetiyle de ihatayı iktiza eder.
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Maddi olan birşey, kesafeti ne kadar fazla olursa o nisbette ince ve gizli şeyleri göremez ve onları idrakten kasırdır. Fakat nur ve nurani şeyler, ne kadar nuraniyette terakki ederse, o nisbette ince ve gizli şeylere nüfuzu tam ve keskin olur. Ve keza, ne kadar latif olursa, o derecede maddiyatın içlerini keşfeder: Röntgen şuası gibi. Mümkinatta mesele bu merkezde ise, Vacib, Vahid olan Nüru’l-Envar ne derece
olacağı bir derece anlaşıldı. Eyleyse, azameti, tam manasıyla ihata, nüfuz, şümulü iktiza ve istilzam eder.
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Ekseriyet-i mutlakayı teşkil eden avam-ı nasın fehimleri Kur’an’ca o kadar müraat edilmiştir ki, birkaç dereceyi, birkaç ciheti ihtiva eden bir meselede, avamın fehimlerine en me’nus, en karib ciheti ve nazarlarına en vazıh, en zahir dereceyi söylüyor. Çünkü, öyle olmasa, delilin neticeden hafi olması lazım gelir.
Kur’an’ın kainattan yaptığı bahis, Halıkın sıfatlarını ispat ve izah içindir. Binaenaleyh, ne kadar cumhurun fehmine yakın olursa irşada daha layık ve daha muvafık olur. Mesela, Halıkın tasarrufatına delalet eden ayetlerden en zahir, en aşikar olan