eder ki; tılsım-ı kâinatın üç muammâsından bir muammâsını gayet parlak bir sûrette halleder."
Hâşiye
Otuzuncu Söz
-1-
-2- âyetlerinin enâniyet-i insâniye ve tahavvülât-ı zerrât hakkındaki hakikate dâir gelen âyâtın iki mühim sırrını İki Maksad ile beyân eder.
Birinci Maksad
Enâniyet-i insaniyenin muammâ-i acîbesini hallederek silsile-i diyânet ile silsile-i felsefenin menşelerini gayet parlak bir tarzda gösterir.
İkinci Maksad
Tahavvülât-ı zerrâtın tılsımını keşfediyor. Zerrâtın harekâtını o derece hikmetli ve muntazam gösteriyor ki, o umum zerreler Sultân-ı Ezelînin muhteşem ve muazzam bir ordusu ve mutî ve musahhar memurları olduğunu katî delillerle ispat eder. Yirmi Dokuzuncu Söz nasıl ki tılsım-ı kâinatın üç muammâsından birisini keşfetmiş; bu Otuzuncu Söz dahi akılları hayrette bırakan ve feylesofları sersemleştiren o tılsımın üç muammâsından ikinci muammâsını halletmiştir. Husûsan hâtimesinde, yedi hikmet ve yedi kanun-u azîm ile bir İsm-i âzamın tecellîsini göstermekle, tahavvülât-ı zerrâtın hikmetini gayet katî ve parlak bir sûrette gösterdiği gibi, zîhayat cisimlerini, o zerrâtın seyr ü seferine bir misâfirhâne ve bir kışla ve bir mektep hükmünde gösterir, ispat eder.
Otuz Birinci Söz
-3-
Hâşiye
Yirmi Dokuzuncu Sözün göz ile görülen bir kerâmeti var. Ezcümle on altı sayfasında ihtiyârsız, tasannusuz her sayfanın satırlarının başlarında on altı elif gelmesidir. Bu tevafuku görmek isteyenler, eski harfli nüshasına mürâcaat etsinler.
1 Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiştir. Nefsini günaha daldıran da hüsrâna uğramıştır. (Şems Sûresi: 9, 10.)
2 Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki başınıza gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre kadar bir şey Ondan uzak kalamaz; bundan küçük veya büyük ne varsa hepsi ap açık bir kitapta yazılmıştır. (Sebe’ Sûresi: 3.)
3 Ayetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haramdan alıp, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. (İsrâ Sûresi: 1.)