Sahife-i semâda yıldızlarla yazılan bir Kur’ân-ı Kerîme, cezâletle müsâvi. Nakkaş-ı Ezelînin san’atı her tarafta pürcemâl ve pürkemâl.
Her tarafta böyledir. Derece-i kemâlde kalemdeki ittihad, tevhidi ilân eder bu kelâm-ı pürmeâl; iyi bir dikkate al.
Melâike bir ümmettir; şeriat-ı fıtriye ile memurdur
Şeriat-ı İlâhî ikidir. Hem iki sıfattan gelmiş iki insan muhatap, hem de mükellef olmuş. Sıfat-ı irâdeden gelen şer’-i tekvinî.
İnsan-ı ekber olan âlemin ahvâlini, hem de harekâtını, ki ihtiyârî değil, tanzim eden şer’dir. O meşîet-i Rabbânî,
Yanlış bir ıstılahla "tabiat" da denilir. Sıfat-ı kelâmından gelen şeriat ise, âlem-i asgar olan insanın ef’âlini,
Ki ihtiyârî olmuş, tanzim eden şer’dir. İki şer’ bir yerde bâzan eder içtimâ. Melâike-i İlâhî, bir ümmet-i azîme, hem bir cünd-ü Sübhânî,
Birinci şer’e olmuş hamele-i mümtesil, amele-i mümessil. Hem onlardan bir kısmı ibâd-ı müsebbihtir; bir kısmı da müstağrak, arşın mukarrebîni.
Madde rikkat peydâ ettikçe hayat şiddet peydâ eder
Hayat asıl, esastır; madde ona tâbidir, hem de onunla kàimdir. Bir hurdebinî huveyn havâss-ı hamsesiyle insanın havâssını
Muvâzene edersen görürsün: İnsan ondan ne derece büyükse, havâssı o derece onunkinden aşağı. O huveyne işitir kardeşinin sesini,
Hem de görür rızkını. Ger insan kadar büyüse, havâssı hayretfezâ, hayatı şûlefeşan, rü’yeti de berkâsâ bir nur-u âsumânî.
İnsan, bir kitle-i mevâttan bir zîhayat değildir. Belki de milyarlarla zîhayat hüceyrâtından mürekkeb ve zîhayat bir hücre-i insanî.
Maddiyunluk bir tâun-u mânevîdir
Maddiyyunluk bir tâun-u mânevî; beşere de tutturdu şu, müthiş bir sıtmayı.Hâşiye Hem de âni çarptırdı bir gazab-ı İlâhî. Telkin, hem de taklid,
Şüphesiz insan ,içerisinde Yâsin Suresi yazılmış ’Yasin’ kelimesine benzer. ’Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah’ın şanı ne yücedir.(Mü’minün Suresi 14.)
Hâşiye Eski harbi umumiye işret eder.