Güyâ tecessüm etmiş, envar-ı İslâmiyet, şeâiri içinde. Güyâ tasallüb etmiş, zülâl-i İslâmiyet, maâbidi içinde. Birer sütun-u imân.
Güyâ tecessüd etmiş, ahkâm-ı İslâmiyet, maâlimi içinde. Güyâ tahaccür etmiş, erkân-ı İslâmiyet, avâlimi içinde. Birer sütun-u elmas; onunla mürtabıttır zemin ile âsumân.
Lâsiyyemâ, bu Kur’ân-ı Hatib-i Mu’cizbeyân, dâimâ tekrar eder bir hutbe-i ezelî. Aktâr-ı İslâmîde kalmamış hiç de bir köy, hem dahi hiç bir mekân.
Nutkunu dinlemesin, tâlimi işitmesin.
sırrı ile, hâfızlıktır pek de büyük bir rütbe. Tilâvet ise, ibâdet-i ins ü cân.
Onun içinde tâlim, hem müsellemâtı tezkir. Tekerrür-ü zamanla nazariyât kalbolur müsellemâta, hem döner bedihiyâta. İstemez daha beyân.
Zarûriyât-ı dinî, nazariyâttan çıkıp zarûriyât olmuştur. Tezkir ise kâfidir, ihtar ise vâfidir. Şâfidir her dem Kur’ân,
İhtara, hem tezkire. Şu intibah-ı İslâm, hem içtimâî yakza herbirine veriyor, umuma âit olan delâil ve hem mîzan.
Mâdem içtimâî hayat İslâmda başlamıştır; herbirinin imânı kendine mahsus olan delile münhasıran değil, müstenid vicdan.
Belki cemaatin kalbinde gayr-i mahdud esbâba dahi eder istinad. Hattâ cây-ı dikkattir: Bir mezheb-i zaifi, mürûr ettikçe zaman,
İptali müşkül olur. Nerede kaldı ki İslâm, vahy ile fıtrat gibi iki metîn esasa hem istinad etmiştir, hem bu kadar a’sârda nâfizâne hükümran.
Râsih esaslarıyla, bâhir eserleriyle kürenin yarısıyla iltiham peydâ etmiş, bir ruh-u fıtrî olmuş. Nasıl küsûfa girer? Küsûftan çıkmış el’an.
Fakat, maatteessüf, bâzı zevzek kefere, safsatalı adamlar şu kasr-ı âlînin metîn esaslarına ilişir, buldukça imkân.
Onları deprettirir. Esaslara ilişilmez, onlarla oynanılmaz. Sussun şimdi dinsizlik; iflâs etti o teres. Bestir tecrübe-i küfran ve yalan.
Bu âlem-i İslâmın âlem-i küfre karşı en ileri karakol, şu dârülfünûn idi. Lâkayd ve gafletlikle hasm-ı tabiat-yılan,
Gediği açtı cephenin arkasında, dinsizlik hücum etti, millet epey sarsıldı. En ileri karakol, İslâmiyet ruhuyla tenevvür etmiş cinân,
En mütesallib olmalı. En müteyakkız olmalı; yahut o dar olmamalı, İslâmı aldatmamalı. İmânın yeri kalbdir; dimağ ise oluyor ma’kes-i nur-u imân.
Onu koruyucu olan da biziz .(Hicr Suresi:9.)