Müncemid bir sakf olmuş. Fakat altı, yüzü açıkmış; o yüz güneş görürmüş. İşte bulut altındayız; sıkıyor zulmet bizi.
Sıkıntı da boğuyor; havasızlık öldürür. Şimdi bize üç yol var, bir âlem-i ziyâdar. Bir kere seyrettimdi, bu zemin-i mecâzî.
Evet, bir kere buraya da gelmişim, üçünde ayrı ayrı gitmişim. Birinci yolu budur: Ekseri burdan gider. O da devr-i âlemdir, seyahate çeker bizi.
İşte biz de yoldayız, böyle yayan gideriz. Bak şu sahrânın kum deryâlarına, nasıl hiddet saçıyor, tehdit ediyor bizi.
Bak şu deryânın dağvâri emvâcına: O da bize kızıyor. İşte, elhamdülillâh, öteki yüze çıktık. Görürüz güneş yüzü.
Fakat çektiğimiz zahmeti ancak da biz biliriz. Of, tekrar buraya döndük; şu zemin-i vahşetzâr, bulut damı zulmettar. Bize lâzım, revnaktar eder kalbdeki gözü
Bir âlem-i ziyâdar. Fevkalâde eğer bir cesâretin var; gireriz de beraber, bu yolu. Pürhatarkâr. İkinci yolumuzu,
Tabiat-ı arzı deleriz, o tarafa geçeriz. Ya fıtrî bir tünelden titreyerek gideriz. Bir vakitte bu yolda seyrettim de geçtim, bînaz ve pürniyâzı.
Fakat o zaman tabiatın zemini eritecek, yırtacak bir madde var idi elimde. Üçüncü yolun o delil-i mu’cizi,
Kur’ân onu bana vermişti. Kardeşim, arkamı da bırakma, hiç de korkma. Bak, hâ, şurada tünelvâri mağaralar, tahte’l-arz akıntılar beklerler ikimizi.
Bizi geçirecekler. Tabiatta şu müthiş cümûdiyeleri de seni hiç korkutmasın. Zîrâ, bu abûs çehresi altında merhametli sahibinin tebessümlü yüzü.
Radyumvâri o madde-i Kur’ân’ı ışıkla sezmiştim. İşte, gözüne aydın! Ziyâdar âleme çıktık. Bak şu zemin-i pürnazı.
Bu fezâ-i latîf, şirin. Yahu başını kaldır. Bak, semâvâta ser çekmiş, bulutları da yırtmış, aşağıda bırakmış, dâvet ediyor bizi
Şu şecere-i tûbâ. Meğer o Kur’ân imiş. Dalları her tarafa uzanmış. Tedellî eden bu dala biz de asılmalıyız; oraya alsın bizi.
O şecere-i semâvî bir timsâli zeminde olmuş şer’-i enveri. Demek zahmet çekmeden o yol ile çıkardık bu âlem-i ziyâya, sıkmadan zahmet bizi.
Mâdem yanlış etmişiz; eski yere döneriz, doğru yolu buluruz. Bak, üçüncü yolumuz, şu dağlar üstünde durmuş olan şehbâzi,
Hem de bütün cihâna okuyor bir ezanı. Bak müezzin-i âzama: Muhammedü’l-Hâşimî (a.s.m.) dâvet eder insanı, âlem-i nur-u envere. İlzam eder niyaz ile namazı.