Evvela:
Bütün zeminde görüyoruz: Tam bilmekten ve maharetten gelen gayet suhulet ve kolaylıkla acib zihayat makineler, defaten ve bir kısmı bir dakikada düzgün, ölçülü, emsalinden farikalı yapılmaları, nihayetsiz bir ilme delalet ve sanattaki maharet-i ilmiyeden gelen suhulet ve kolaylık derecesinde o ilmin kemaline şahadet eder.
Saniyen:
Gayet kesret ve çokluk içinde şaşırmadan gayet derecede sanatlı, mükemmel icadlar, nihayetsiz bir kudret içinde hadsiz bir ilme delalet ve Alim ve Kadir-i Mutlaka hadsiz şahadet eder.
Salisen:
Sürat-i mutlaka ve gayet çabuk yapılmakla beraber, gayet derece mizanlı, ölçülü icadları, hadsiz bir ilme delalet ve adetlerince, bir Alim-i Mutlak ve Kadir-i Mutlaka şahadet ederler.
Rabian:
Gayet geniş bütün zemin yüzünde hadsiz zihayatların vüsat-i mutlaka ile beraber gayet sanatkarane, süslü, kemal-i hüsn-ü sanat ile yapılmaları hiç şaşırmayan, her şeyi beraber gören, bir şeyi bir şeye mani olmayan bir ihatalı ilme delalet ve bir Alim-i Küll-i Şey ve Kadir-i Mutlakın masnuları olduklarına herbiri ve beraber şahadet ederler.
Hamisen:
Bud-u mutlak ve birbirinden gayet uzak bir nevin efradı, biri şarkta ,biri garbda, biri şimalde, biri cenubda, aynı zamanda, aynı tarzda birbirinin misli ve birbirinden teşahhusça imtiyazlı bir surette vücuda gelmeleri, ancak bir Alim-i Mutlak ve Kadir-i Mutlakın kainatı idare eden hadsiz kudreti ve bütün mevcudatı ahvaliyle ihata eden nihayetsiz ilmiyle olabilmesi cihetiyle, muhit bir ilme delalet ve bir Allamü’1-Guyuba hadsiz şahadet ederler.
Sadisen:
İhtilat-ı mutlakla beraber hiç şaşırmadan ve karıştırmadan herbirisi tam bir imtiyaz ve alamet-i farika ile o karışık emsalinde ve karanlık yerlerde, mesela toprak altındaki tohumlar gibi şaşıran vaziyetlerde o çok kalabalıklı zihayat makinelerin herbirisinin hiçbir cihazatını noksan bırakmayarak mu’cizatlı bir surette yaratılmaları, güneş gibi ilm-i ezeliye delalet ve gündüz gibi Kadir-i Mutlak ve Alim-i Mutlakın hallakıyetine, rububiyetine şahadet ederler.
Risale-i Nur’daki tafsilata havale edip, bu pek uzun kıssayı kısa kesiyoruz.
Şimdi Hulasatü’l-Hulasadaki "İrade" meselesine başlıyoruz: