Şuâlar Eddâi

Birincisinin meâli gösteriyor ki: Ehl-i dalâlet müteşabihat-ı Kur’âniyeyi yanlış tevilât ile tahrifine ve şüpheleri çoğaltmasına çalıştığı bir zamanda ilimde rüsuhu bulunan bir taife o müteşabihat-ı Kur’âniyenin hakikî tevillerini beyan edip ve iman ederek o şübehatı izale eder. Bu küllî mânânın her asırda mâsadakları ve cüz’iyatları var. Harb-i umumî vasıtasıyla, bin seneden beri Kur’ân aleyhinde terâküm eden Avrupa itirazları ve evhamları âlem-i İslâm içinde yol bulup yayıldılar. O şübehatın bir kısmı fennî şeklini giydi, ortaya çıktı. Bu şübehatı ve itirazları bu zamanda def eden, başta Risalei’n-Nur ve şakirtleri göründüğünden, bu âyet bu asra da baktığından, Risalei’n-Nur ve şakirtlerine remzen bakmakla beraber, ulema-i müteahhirînin mezhebine göre da vakfedilmez. O halde makam-ı cifrîsi aynen nın makamı gibi 1344 ederek Resâili’n-Nur ve şakirtlerinin meydan-ı mücahede-i mâneviyeye atılmaları tarihine tam tamına tevafukla onları da bu âyetin harîm-i kudsîsinin içine alıyor. Hem haşrin en kuvvetli ve parlak bir bürhanı olan Onuncu Sözün etrafa yayılması tarihine ve Kur’ân’ın kırk vecihle mu’cize olduğunu beyan eden Yirmi Beşinci Sözün iştiharı hengâmına, hem adedine tam tamına tevafukla bakar. Eğer mezheb-i selef gibi da vakıf olsa, o halde ’deki şeddeli , iki sayılsa bin üç yüz altmış küsur ederek Risaletü’n-Nur şakirtlerinin bundan on beş yirmi sene sonraki râsihâne ve muhakkikane olan ilimlerine ve imanlarına remzen baktığı gibi, şeddeli , asıl itibarıyla bir , bir sayılsa 1212 ederek, bundan bir buçuk asır evvel Mevlâna Halid Zülcenâheynin Hindistan’dan getirdiği parlak bir ilm-i hakikat rüsuhuyla o zamanda meydan alan tevilât-ı fâsideyi ve şübehatı dağıtarak yüz senede elli milyondan ziyade insanları daire-i irşadına aldığı ve tenvir ettiği zamanın tarihine tam tamına tevafukla bakar."
İkinci âyet olan şeddeli , aslına nazaran bir , bir sayılmak cihetiyle, makam-ı ebcedîsi 1344 etmekle her asra baktığı gibi, bu asra da hususî remzen bakar. Ve ilm-i hakikatte râsihâne çalışan ve kuvvetli iman eden bir taifeye işaret eder. Ve çok âyetlerin ehemmiyetle gösterdikleri

Şüphesiz ki insan azgınlaşır. Alâk Sûresi, 96:6.